Anadolu'dan Fransa'ya uzanan Türk Halk Müziği ve Bağlama kursları Strasburg Büyük Konservatuar Üniversitesi’nde ilgi görüyor. 

Kiliselerde bağlama derslerine yoğun ilgi ve talep var...

Bağlama ustası Eşref Topal, Fransa'da bu güne dek yüzlerce çocuğa kültürümüzü tanıtıp saz çalmayı öğretiyor. Avrupa'da yaşayan başarılı sanatçılarımızdan Topal bu sayıdaki konuğumuz... Keyifli okumalar...

1.EŞREF TOPAL KİMDİR KENDİNİZİ TANITIR MISINIZ?

 Adım Eşref Topal. K. Maraş/Elbistan ́ın Bakış Köyünde 76 yılında doğdum. Ilk öğrenimimi köyde, orta öğrenimimi Elbistan’da, Lise öğrenimimi Mersin ́de tamamladım. Dervişane bir eğitim hayatım oldu. Gurbetliği o yıllarda yaşamaya başladım. Çocukluğum köyde geçti. Alevi kültürü içerisinde büyümenin etkisiyle küçük yaşlarda müziğe karşı bir ilgi alanım oluştu. Böylelikle Bağlamayı öğrenmeye başladım. Köy odalarındaki muhabbet ortamları, köy düğünleri ilk sunumlarımı yaptığım yerlerdi. 99 yılına kadar Türkiye’de yaşadım ve sonrasında yurtdışına çıkmak zorunda kaldım. Yani yine bir gurbet havası başladı. Türkiye’de bulunduğum süre içerisinde müziğimi daha ciddi bir boyuta getirmek için teorik ve pratik anlamda kendimi geliştirdim. Çeşitli Müzik okullarında eğitim aldım. Birçok konser ve dinletide yer alma fırsatım oldu. 96 yılından 99 yılının ortalarına kadar Ankara/Çayırhan Halk Eğitim Merkezi ́nde eğitmenlik yaptım. Ve sonrasında Strasburg ́a yerleştim. Müzik çalışmalarıma buradan devam etmekteyim.

 2.SANAT NE ZAMAN İLGİ ALANINIZA GİRDİ?

 Sanat, bir aşk gibidir. Önce tutulmanız gerek. Müziğin yansıra amatörce resim çizer, tiyatro oyunları yazarım. Hepsi bir ilgi alanıyla başlar. Bir yetenek işidir ama size sonucu veren kendinizi ne kadar geliştirdiğinizdir. Her üreten sanatçı, her sanatçı da üreten değildir. Evet dediğim gibi hepsi bir aşk ile başlar. Önemli olan bu aşka ne kadar sahip olduğunuzdur ve elbette ki bu aşkı samimice ne kadar işlediğinizdir. 13-14 yaşlarımda şiir yazmaya başladım. Bir süre sonra Bağlama öğrenmeye yönlendim.

 

 

 3.AİLEDE HERHANGİ BİR SANAT DALI İLE İLGİLENEN VAR MI?

 Hayır, ailemde sanatla uğrasan birileri olmadı. Ama babam ve kardeşlerim profesyonel birer dinleyicilerdir diyebilirim. Çünkü ürettiklerimi genelde ilk önce onlar dinledi.

 

 4.MÜZİSYENLİK İÇİN NEDEN VE NASIL KARARA VARDINIZ?

 Aslında ilk baslarda bir hedef belirlememiştim. Ama işin aslını, doğru yanını hep araştırdım. Kendim için dedim. Sadece kendimi geliştirmek istiyordum. Öncesinde çevremde bağlamaya ilgi duyan arkadaşlara, dostlara yardımcı olup bildiklerimi öğretmeye çalışıyordum. Bununla beraber tek başıma nota yazmayı ve okumayı öğrendim. Duyduğum, bildiğim müzikleri notaya almak bana heyecan veriyordu. Sonrasında birkaç müzik okulunda şan, solfej, dikte ve bağlama teknik dersleri aldım. Ankara Yüksel Ayoğlu Müzik Okulu ́nda dersler aldım. Hocalarım beni eğitimci olmam konusunda baya motive ettiler. Ve ilk profesyonel eğitimcilik deneyimlerimi (Çayırhan) Ankara Halk Eğitim Merkezi ́nde başlattım. Böyle kendimi geliştirme süreci başladı. Bildiklerimi, bilgilerimi gençlerle paylaşmak beni mutlu kılıyor.

 5.MÜZİK NEDİR, MÜZİSYEN KİMDİR?

Müzik, sanatsal bir formüldür. Bu şu demek oluyor; sesin ve sessizliğin bir ahenk dahilinde, bir zaman aralığında şekil almasıdır. Titreşimlerle sesin, sessizliğin anlam bulmuş halidir. Tabi tarihsel dönemlere, kültürlere bölgelere ve kişisel beğenilere göre müziğin tanımı, farklı bir boyut alabiliyor. Buna bir de toplumlardaki sosyal, psikolojik, akustik ya da politik yönlerle değişimleri de ele aldığımızda tamamıyla bir felsefe olarak karşımıza çıkıyor. Zaman içinde müzikoloji, müzikologlar, müzik teorileri gibi kavramlar çıktıkça müziğin bir bilim alanına girdiğini görmekteyiz. Sesler üzerine kurulu bir sanattır. Müzik, insanlığın var oluşuyla beraber hep var olmuştur. Kişinin müzik yapabilmesi veya müzisyen olabilmesi için müziğe bir aşk gibi bakması gerektiğine inanıyorum. Yani keşfedecek ve yaşayacak. En önemlisi özgür olması gerek. Hissettiğiniz duyguları tekniğinizle, armoni bilgilerle özgürce ifade ediyor olmuş olmanız lazım. Müzik başarısı için; nota, solfej bilgisine sahip olmanız gerekmiyor. Pekâlâ nota, solfej bilmeyen ve hatta okuma yazma bilmeyen çok ustaca şiirler üreten ve bu ürettiklerini melodilere döken ozanlık, aşıklık geleneklerimizde var. Yani müzikte başarılı olmanız nota, solfej bilgisine sahip olmanızla bağlantılı değil. Nota ve solfej bilmek sadece bir avantajdır. Merkezdeki duygunun ifadesi önemlidir. Siz merkezdeki duyguyu verebiliyorsanız müzisyensiniz. Saniyede 24 nota basar bir enstrüman çalan bir insanın duyguyu ifade etme noktasında acemiyse; o kişi sadece motor gibi çalan biri olur. Öte yandan parmakları o kadar hızlı olmamasına karşı ve hiçbir müzik bilgisi olmamasına rağmen sadece sahip olduğu tekniği, ustaca kullanarak işin merkezine girebilen, duyguyu verebilen bir Aşık Veysel, belki çok iyi bir enstrümanist değildir ama çok mükemmel çok başarılı bir müzisyendir.

 

 6.ESERLERİNİZDE NE TÜR KONULARI İŞLERSİNİZ, KENDİNİZE ÖZGÜ BİR TARZINIZ VAR MI?

 Yaptığınız müzik aynı zamanda yaşamınıza da bir örnektir. Sanatta taklit, asıllarını yaşatır diye bir söylem vardır. Kopyacılık hiçbir sonuç ve başarı getirmez. Dolaysıyla her müzisyenin bir tarz oluşturmasını düşünenlerdenim. Bu aynı zamanda sanatınızda yaratıcılığınızı geliştirir. Karakterinizle müziğinizin karakteri ikiz kardeş gibi olmalı. Siz piyasada bir sürü saçma sapan Müzik içerisinde kendiniz sıyrılmayı başarabiliyorsanız artık doğru olanı yapmaya hazırsınız demektir. Müzisyen, toplumun dili, gözü, kulağı olmalıdır düşüncesiyle sosyal konuları müziğimde işlemeyi bir görev olarak algılayan bir eğitimciyim. Bir yetimin hakkını işlerim. Haksızlığa uğramış bir anneyi işlerim. Tecavüze uğramış bir kadını işlerim. Aldatanı, aldatılanı işlerim. Çocukları işlerim. İnsanlığa dair ne varsa, gördüklerimle ve yaşadıklarımla işlemeye çalışırım

 

 

 

 7. SANAT YETENEK İŞİMİDİR, YOKSA EGİTİM İŞİMİDİR?

 Bu sorunuza Müzik nedir müzisyen kimdir sorusu içinde birazda olsa değinmeye çalıştım. Çalışmak ile yetenek önemli hatta eğitimde önemli. Peki bunların hepsi yeterlimidir? Bakın size bir örnek vereyim. 20.yy.’ın en önemli ressamlarından olan Henri Matisse 21 yaşına kadar hiç resimle ilgilenmemiş. Hiç ilgi alanı bile olmamış. Kendisi avukattır. Geçirdiği ağır bir hastalık sırasında, annesi oyalanması ve zaman geçirmesi için ona bir yağlı boya takımı alır. Bu şekilde resim çizmeye baslar. Sonrasında dersler alarak sabırla bir çalışma dönemi geçirmiş. Resim çizmek onun hastalık döneminde Matisse ́ye en iyi gelen tedavi olmuş. Kendisini resimlerin içinde bulmuş. Onun aşık olduğu alan olmuş. Aldığı eğitimler sonrası kendisini sürekli geliştirmiş. Çalıştıkça kendi tarzını kendi çizgilerini bulmuş. Elbette ki çalışmak ve sabretmek her zaman etkili olmayabilir. Sonuçta bir şeyi öğrenme noktasındaki hazlarımız farklıdır. Günlük yaşamda bile yaptığımız bir iste başarılı olmamızda içinde bulunduğumuz psikolojik durum ve fizyolojik sağlığımız büyük etki yapar. Kısaca şunu söyleyebilirim. Yetenek tabiki önemlidir. Başarıya gitmede önemli bir etkendir. Genetik özellikleri, karakterleri ve planlı programlı çalışmayı ele almak lazım. Çalışma içerisindeki psikolojik durumunuz, motive olmuş haliniz, yapmış olduğunuz alıştırmalar ve sonuçta sizi destekleyen bir aile içinde olmanız ya da iyi eğitimcilerle çalışmış olmanız, şüphesiz sizi başarıya götüren basamaklar olacaktır. Ama özünde şu var; her şey bir aşk ile başlar.

 8. SİZCE BİR SANATCI BİRDEN FAZLA SANAT İLE UĞRASABİLİR Mİ, UĞRASMALI MI UĞRASMAMALI MI?

 Bir sanatçının birden fazla sanat dalında başarılı olması muhtemeldir. Birbiri ile bağlantılı alanlara ilgi duyması sanatçının kendini geliştirme noktasında yardımcıda olur. Örneğin müzikle uğraşan birinin edebiyat ve şiirle uğraşmasını gerekli bulurum ben.

 

 9. BUGÜNE KADAR Kİ CALISMALARINIZ NELERDİR?

 Şu ana dek müziğin eğitimcilik yanı ile uğraştım hep. Türkiye ́de iki yıllık eğitimcilik hayatımdan sonra Strasburg ́da bulunan Enternasyonal Kültür Merkezi ́nde bir eğitim atölyesi oluşturduk. Ve 12 yıl bu kurumda dersler verdim. Aynı çalışma devam ederken çevre bölgelerdeki kültür sanat ve Alevi derneklerinde uzun bir dönem dersler verdim. 2009 yılında Strasburg ́da Fransız Müzik öğretmeni olan bir öğrencimin desteği ile belediye kültür bölümüne bağlı Écol De Musique Saint Thomas okulunda, geleneksel Müzik üzerine yaptığım bir çalışmayı örnek göstererek kazandığım sınav sonucunda fonksiyonel öğretmen olarak 13 yıl bu kurumda çalıştım. Bu kurumda birçok Türkiyeli, Ermeni, Fransız, Suriyeli ve birçok farklı milliyetlerden öğrencilere Anadolu müziğini öğretme fırsatım oldu. Ve halen Strasburg ve çevresinde bulunan birçok kültür sanat ve Alevi derneklerinde çalışmalarımı sürdürmekteyim.

 10. SANAT SANAT İÇİN MİDİR, TOPLUM İÇİN MİDİR?

 Evet yıllardır (gülüyorum) hep konuştuğumuz, tartıştığımız bir konu olmuştur. Aslında ben şöyle bakıyorum; (Bana göre) ilk önce sanatçının kimler için ürettiği ve sanatını ne şekilde ürettiğine bakarım. Buradan bakıldığında tercih daha çok sanatçıya kalmıştır. Sanatçı eserlerini topluma göre şekillendirmemeli. Sanatçının ürettiği reel olmalı. Sanatçı kendi iradesi ile yaratmalı. Biz gerçek sanatçıya farklı açılardan bakan, farklı görüş açıları olan, gördüğünü olduğu gibi aktaran olarak bakmalıyız. Sanatçı bu konuda titiz ve samimi olmalıdır. Biz sanatçıya aydın sınıf gözü ile bakıyorsak, sanatçı ürettikleri ile toplumun dili, kulağı ve gözü olmak durumundadır. Siz ancak ürettiklerinizi ilk önce sanat adına oldu mu dersiniz. Sonrasında ürettiğiniz çalışmaları, yazı, müzik, resim her ne ise toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirdiğiniz üretimlerdir. Yani siz bütün konuyu doğadan insandan alıyorsunuz. Ben ürettiklerimle toplumun bilgilenmesini amaçlıyorum, topluma bir mesaj, bir fikir veriyorum diyorsanız, o zaman sanatınızı toplum için icra ediyorsunuz demektir. Yanlış mI? Kesinlikle hayır. Peki sanat sanat için midir? Kesinlikle hayır (bana göre). Sanatı elbette sanat adına değerlendireceksiniz. Eğer sanatçı bütün konuları toplumdan alıp onu tek başına işleyip bu benim sanatım deyip, topluma tekrar sunmuyorsa bu sanatçının toplumuna ihanetidir. Fikirler, görüşler çok tabiki ama söylediğim gibi ben böyle bakıyorum.

 11. DÖNEMİMİZİN SANAT CALISMALARINI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?

 Bu soruya müzik ilgi alanım olduğu için müziği değerlendirmekle cevap vermeye çalışayım. Müzik adına bir tükenmişliğe doğru savrulduğumuzu düşünmekteyim. Hep bir hazıra konduculuk mevcut. Üretim olmadığı gibi var olanı da tükenmekten geri kalmadığımız bir süreçten geçiyoruz. Geleneksel halk müziğimizi bazen fark etmeden bitirdiğimizi görmeyenler var. Halk müziği bir toplumun en eski kültürüdür. Bugün teknoloji ile birlikte yaşamımızda neleri yok ettiğimizin farkında bile değiliz. İnsanlar konuşmuyor herkes dijital bir ekran üzerindeki fotoğrafı iki parmak arasında büyütmekle ya da bir parmak ucu ile kaydırmakla başlıyor gününe. Yörelerdeki ağız kültürü bitiyor. Dilimiz

değişiyor. Ekranda gördüğümüz moda ile yarışıyoruz. İlişiklerimizde şüphecilik, kıskançlık artık mevcut. Geleneği bitirip modern sanat anlayışı adı altında birilerinin tekeli haline gelmiş. Halk müziğimizi ticari bir zihniyetten kurtarmak gerekiyor. Bugün dizilerde çalıp okunan türküler var. Hepsi su anda ticari bir kaygı ile o türküleri kullanıyorlar. Halk müziğimiz medyatik ve ticari özendirmeler üzerine kurulu bir sanat değildir. Söz üretimi anlamında bir bitmişlik var sanki. Tatbiki bugün üreten insanlar var. Ama usta çırak ilişkisinin bittiği bir kültürümüz de var ortada. Çalım tarzı anlamında büyük bir gelişim ve olumlu bir değişimin olduğunu söyleyebilirim. Sonuç olarak nice ozanların, aşıkları bağrından çıkaran Anadolu halk kültürü umarım daha fazla dejenere olmaz. Olumsuz gelişmelerden daha fazla etkilenmeyiz.

12. MÜZİĞE İLGİ DUYAN GENCLERE TAVSİYELERİNİZ NELER OLUR?

 Ben akademik bir eğitimden çok, alaylı eğitimi daha çok dikkate alan birisiyim. Ebetteki akademik eğitimde şart. Ama işin aslını kaynağından, suyundan öğrenmek kadar doğru bir yöntemin olmadığına inanan birisiyim. Ezberci olmamaları konusunda uyarırım ilgilenmek isteyenlere. Çok çalışıp üretmek noktasında kendilerini geliştirmelerini tavsiye ederim. Çaldıkları, icra ettikleri eserlerin anlamını, içeriğini kavrama noktasında araştırma yapmalarını öneririm. Aşık Veysel`den, Mahsuni`den, Pir Sultan ́dan ve benzeri değerlerden bir deyiş sunduğunuzda, bu ozanlar hakkında bilginizin olmayışı, okuduğunuz esere hiçbir anlam ifade etmez diye düşünüyorum. Robert Schuhmann ́in müzik felsefesi üzerine olan araştırmalarını ve çalışmalarını okumalarını tavsiye ederim. Teknik anlamında, yarım yamalak çalışmayın. Notalı bir eğitim alıyorsanız, ki tavsiyemdir, armoni kurallarını iyi öğrenin, kulak eğitiminizi geliştirin. Sürekli parmak çalışması yapın. Zor bir eseri çalmaya çalışıp yarıda bırakmaktansa kolay bir eseri çalıp öğrenin. Ağırlaşmak, ritim hatası yapmak, acele etmekte ısrar etmeyin diyorum. Programlı ve düzeni bir çalışma başarının kapısını açacağına inanıyorum. Hızlı çalmak bir marifet değildir. Önemli olan çaldığınız, okuduğunuz esere duygu katmanızdır isin püf noktası. Kimse bildiğinden fazlasını yapamaz. Ancak çalışarak bildiğinizi fazlalaştırıp daha çok başarıya doğru gidersiniz. 

14. ANADOLU KÜLTÜRÜ İLE DOGUP YETİŞEN BİRİ OLARAK YURTDIŞINDA YASAMANIN ZORLUKLARI VAR MI?

 Ebetteki var. Sonuçta iki kültür arasında kalmış, mücadele eden bir yapıya bürünüyorsunuz. 20 yılı aşkındır yurtdışında yaşıyorum. İlk etapta dil sorunu yaşıyorsunuz. Bu başlı başına en büyük sorun. Ben kendimi biraz daha şanslı görüyorum. Müzik, iletişimi kolaylaştıran bir ögedir. Ben diğer kültürlerle iletişim kurmak için müziği bir araç olarak kullandım. Kaldığım bölgede yoğun bir Türkiyeli nüfus yaşıyor ve önemli çalışmalar yürüten dernek ve lokaller mevcut. Onların varlığı bize biraz daha güven veriyor.

 

 15. KÜLTÜRÜMÜZÜN ÖZÜ OLAN BAGLAMAYI HANGI ÜLKELERİN COCUKLARINA ÖGRETTİNİZ?

Her dönem yüzün üzerinde öğrenciye eğitim verdim. Bunu 20 yılı aşkın bir süreye çarptığınızda önemli bir sayı çıkıyor ortaya. Avrupa’da özellikle son 10-15 yıldır büyük bir bağlama öğrenme isteği var. Dolaysıyla öğrencilerimizin çoğunluğu Türkiye kökenlidirler. Ermeni, Arap, Fransız ve Azeri öğrencilerim mevcut. Dediğim gibi çoğunluğu bizim kendi topluluğumuzdan insanlar.

 16. KÜLTÜRÜMÜZÜ YURTDIŞINDA TANITIRKEN VE YASATIRKEN NASIL BİR YOL İZLİYORSUNUZ?

 Malum neredeyse son bir buçuk yıldır dünya pandemi döneminden geçiyor. Maalesef çalışmalarımız istediğimiz şekilde yürüyemedi. Normal bir eğitim sürecinde, özellikle kiliselerde yaptığımız tanıtım ve dinletilerle halk müziğimizi diğer kültürden olan insanlara sunuyoruz. Okulda ders verdiğim dönemlerde, Strasburg büyük Konservatuar Üniversitesi’nde öğrencilerimle birçok dinleti yapma şansım oldu. Büyük ilgi ve beğeni getiren dinletilerdi. Fransa ́da her yıl 6. ayın 21`i Müzik Bayramı Günü kabul edilir. O gün her sokak başında, bir müzik dinletisi buluyorsunuz. Çok renkli ve müthiş bir müzik günü oluyor o gün. Çeşit Çeşit enstrüman ve kültürlerle tanışma fırsatımız oluyor ve bizler o gün belediyenin bize rezerve ettiği bir noktada derneklerin de organizesiyle bizlerde bağlamamızla müzik yaparız. Yabancıların diğer kültürlerinde bağlamamızı dinlemesi bizi müthiş derecede motive ediyor. Birçok festivale, özellikle her yıl yapılan geleneksel Yılmaz Güney Gençlik Festivali’ne öğrencilerimle katılma şansım oluyor. Kültürümüzü tanıtma, yaşatma noktasında, kendi adıma yapabildiğim daha çok işin eğitmenlik tarafıdır. İşin diğer tarafı organize ve sahiplenmektir. Derneklerimiz işini ne kadar iyi yaparlarsa, biz kendimizi biraz daha iyi tanıtmış oluruz. Ben bir kurum adına çalışıyorum. Dolaysıyla çalıştığım kurumların organizeleri içinde işimi en iyi şekilde sunmayı hep ilke edinmişimdir. Dileğimiz şu pandemi sürecinin bir an önce son bulup herkesin normal bir yaşam düzenine girmesidir.

İlginiz için çok teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Röportaj: Ulviye Küccük